Gericilik Aydınlanmaya Dil Uzatamaz

AKP’nin, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterdiği Alinur Aktaş, yaptığı konuşmada Nâzım Hikmet, Türkan Saylan, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok gibi aydınları “Devlete ve bayrağa savaş açmış, din ve diyanetle problemli adamlar” olarak tanımladı. Türkiye gericiliğinin niteliğini ve aydınlanma düşmanlığını resmeden bu saldırı ilk değil. Ama yine de söyleyeceklerimiz var:

Yaşamını emekçilerin kurtuluşuna ve aydınlanmaya adamış örgütlü, komünist bir şair olarak Nâzım Hikmet, ilk kez yobazların hedefi olmuyor. Yaşadığı ve ürettiği dönemde, sermaye sınıfı, emperyalizmin karakolu olmakla övünenlerle, emperyalizmin çıkarları için Kore’ye asker gönderenlerle, “ABD’nin savunması Kars’tan başlar,” diyenlerle memleketi baskı altına alıyordu: bütün o yıllar boyunca Türkiye’nin besleme gericiliği, sermaye sınıfının sömürüsünü perdelemek için uğraştı, bu sömürüden nemalandı.
Nâzım Hikmet böyle bir manzara karşısında, her onurlu yurttaşın, her komünistin yapması gerekeni yaptı ve memleketi kendi çiftliği belleyenleri, çek defterleri olarak görenleri; Amerikan üsleri, mızraklı ilmuhaller ve polis coplarıyla halkı soyup soğana çevirenleri karşısına aldı ve onlarla yaşamı boyunca mücadele etti. Memleketin geleceğini karartmaya yeminli olanların ipliğini pazara çıkardı; eşitliğin, aydınlığın, özgürlüğün yurdunu yaratmak için kolları sıvadı.
Bu yüzden de sermaye sınıfının ve gericiliğin hedefi oldu daima.

Nâzım’ın eserlerine ve mücadelesine asıl anlamını verenler, yukarıda saydıklarımızdır.
Kimse bu anlamı ve mücadeleyi gölgeleyemez.

Nâzım Hikmet, Türkan Saylan, Uğur Mumcu ve Bahriye Üçok gibi yurtseverleri, bilim insanlarını, aydınları, sanatçıları hainlik ithamıyla lekelemeye ve baskı altına almaya çalışanlar bilsin ki, ne kadar yırtınırlarsa yırtınsınlar:

Elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet…