NHKM İzmir’den Coşkulu Yıldönümü Etkinliği
NHKM İzmir, yeni binasının 1. yılını ve 15-16 Haziran’ın 49. yıldönümünü İzmirli sanatçı dostları, sivil toplum temsilcileri ve salonu dolduran izleyicilerle birlikte coşkulu bir etkinlikle kutladı. Etkinlikte ayrıca NHKM İzmir Tiyatro Atölyesi öğrencileri, dönem sonu gösterisi olarak Bilgesu Erenus’un “Nereye Payidar” adlı oyununu sahneledi.
İzmir’in kent belleğinde önemli bir yer tutan ama uzun yıllardır çürümeye terk edilmiş olan “Konak Sineması” geçen yıl Nâzım Hikmet Kültür Merkezi tarafından tadilattan geçirilerek yeniden kente kazandırılmıştı. Mayıs 2018’de İzmirli izleyicilerle buluşmaya başlayan NKHM İzmir, bu bir yıllık zaman dilimi içinde düzenlediği tiyatro oyunları, konserler, film gösterimleri ve söyleşilerle İzmir kent hayatının önemli kültür mekânlarından biri haline geldi. Aynı zamanda bünyesinde çeşitli atölye çalışmalarını ve kursları da sürdüren, sadece bir etkinlik mekânı olmanın dışında kendi üretimlerini de sunmayı hedefleyen NHKM İzmir’de dün gece ayrı bir heyecan ve mutluluk vardı.
Yeni binasının açılışının 1. yılını kutlayan kültür merkezi, düzenlediği etkinlikte 15 -16 Haziran büyük işçi direnişinin 49. yılını da anarken, bu yılki tiyatro kurslarının dönem sonu gösterisi olarak öğrencilerin sahneledikleri “Nereye Payidar” oyunu ile kültür sanat alanını işçilerin mücadelesiyle yan yana gördüğünü de gösterdi.
NHKM İzmir adına etkinliğin açılış konuşmasını yapan Yönetim Kurulu üyesi Asaf Güven Aksel, bu etkinliğin, NHKM’nin yeni binasının 1. yılı, NHKM kursiyerlerinin kendi üretimleri olan bir oyunla seyirci karşısına çıkması ve 15 – 16 Haziran işçi direnişleri olmak üzere üç önemli nedeni olduğunu söylerken bu bağa işaret ediyordu.
Asaf Güven Aksel’in konuşmasının metni şu şekildeydi:
Değerli dostlar, sevgili arkadaşlar, hoş geldiniz.
Genelde, “şuna hoş geldiniz” kalıbı kullanılır, biliyoruz. Ama bu akşam burada buluşmamızın üç vesilesi var. Bunları sıralayarak, bunu telafi edelim.
Birincisi, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin İzmir’de, bu binadaki birinci yaşını kutluyoruz. İlk yaş günümüze hoş geldiniz.
İkincisi, birazdan, Sayın Bilgesu Erenus’un kaleminden, Sayın Timur Selçuk’un bestelerinden, saygıyla andığımız Çiğdem Talu’nun sözlerinden doğan “Nereye Payidar” oyununu izleyeceğiz.
İzmir NHKM Tiyatro Atölyesi eğitmenlerinin düzenlemesiyle, atölyemizin öğrencileri, ilk kez karşınızda sahne alacak. Çok heyecanlılar, bu heyecanlarını paylaşmaya hoş geldiniz.
Üçüncüsü, bu ilk iki başlığı buluşturan bir selamlama için buradayız. 15-16 Haziran büyük işçi eylemlerinin 49’uncu yıldönümünü selamlıyoruz. Bu selama güç katmaya hoş geldiniz.
İzninizle, bu üç noktayı, çok kısaca, ana başlıklar halinde birbirine bağlayalım.
Bundan bir yılı biraz aşkın bir zaman önce, 28 Nisan’da, bu binada yine bir kokteyl vardı ve bir açılışın çoklu etkinliği izlenmişti. Yine bu sahneden, bir teşekkür konuşması yapılmıştı.
İzmir’in sosyal dokusundan bir parçayı, kültürel bir mirasını, tarihsel Konak Sineması’nı, uzun yıllardır içine itildiği metruk halden, çürüyüp dökülmeye yüz tutmaktan, daha kötüsü, belki de bir alışveriş merkezine dönüşmekten kurtarmak, yeniden kentin kültür hayatının bir parçası yapmak için, bizimle birlikte kolları sıvayan herkese bir teşekkür konuşmasıydı.
Bir imecenin bir düşe hayat verişini kutluyorduk 28 Nisan’da. İmece kelimesini Türkçede yaygın kullanıma sokan, bu kelimenin içerdikleri gibi bir hayat süren, bu ülkede o hayatın hüküm sürmesine kendini adayan, yoldaşı Nâzım Hikmet’in logomuzdaki deseninin de çizeri Abidin Dino’ya teşekkür ediyorduk. Onun nezdinde, bu imeceye katılan herkese, bir imeceyi harekete geçiren, örgütleyen iradeye, emekleriyle, malî dayanışmalarıyla, bize güç veren herkese teşekkürdü bu.
Bu bir yılda, ayda ortalama 20 etkinlikle, oyunlarla, konserlerle, söyleşilerle, filmlerle açık tuttuk kapımızı, öngörümüzün üzerinde bir izleyici ortalamasıyla buluştuk. Salon arayan grupların, turnedeki sanatçıların ilk ağızda aklına gelen bir dost kapısı olduk.
İzmir’in kent merkezinde, tam göbeğinde, yeniden bir kültür vahası yarattık. Piyasanın, gericiliğin, sanata ve sanatçıya baskıların, içeriksizliğin, çoraklaşan ve ucuzlayan kültürel iklimin karşısına dikildik, “yağma yok” dedik ve başardık.
Adını gururla taşıdığımız Nâzım Hikmet’le başardık, onun yaşamını örnek aldık, yapıtlarını sırtlandık, yol bildik, yöntem bildik, başardık.
Bu “başardık”taki “biz” öznesi, sizlersiniz. “Biz”, imecenin büyük gücüdür. “Dehşetli güzel günlere” inananlardır, boyun eğmeden mücadeleyi sürdürenlerdir. Başka bir dünya, emeğin dünyası mümkün ve insanlık için zorunludur diyenlerdir.
Biz bu bir yıla, attığımız adımlara, henüz yolun çok başı olarak bakıyoruz. Çünkü, varmak istediğimiz hedef, bir kültür merkezi, bir sahne, sinema salonu olmanın çok ötesinde. Ve o hedefte, NHKM, sadece bir bileşen, bir destek unsuru, bir büyük amacın parçası. Amacın kendisi değil.
Bu bilinçle, kültürel sanatsal üretimlerin sahne almasından ibaret görmedik işlevimizi. Üretmek, kendi sözümüzü taşımak zorundaydık da. Atölyeler, çalışma grupları bu yüzden oluşturuldu bünyemizde.
Sadece “hazır, bir sahnemiz var” mantığıyla da değil, mahalle mahalle, fabrika fabrika, köy köy dolaşacak kültür müfrezeleri hedefleyerek.
Oyun sonunda isim isim gelecekler huzurunuza, “bizim bir tiyatro okulumuz olmalı” deyip ne hedeflediğimizi anlattığımızda, hiç sözü uzatmamıza meydan bırakmadan, karşılık sormadan omuz veren eğitmenlerimiz de sıvadı kolları. Öğrencilerimiz de, kendileri de, zaman zaman belki içlerinden “biraz politik kütlüklerimiz olduğunu” geçirdiler, ama anladılar bizi, amaçta ortaklaşan kollektifin parçası olmaya yatkınlıklarıyla bu gecenin mimarı oldular.
“Nereye Payidar”ın, henüz birkaç aylık bir eğitimin sonrasında, ilk bakışta bir tür dönem sonu gösterisi gibi seçilmesi, boşuna değil.
İlk kez 1975-1976 sezonunda sahnelenen ve devrimci bellekte derin iz bırakan bu oyun, bir kitap olarak basılmak, sahnelemek isteyenlerin eline ulaşmak için 34 yıl bekledi. Evet, 34 yıl. Ne oldu da, basılması gündeme geldi peki bunca yıl sonra? TEKEL işçileri ülkeyi sarstı. O muazzam dalgayla “Nereye Payidar”a dönüldü, bakıldı…
Oyunun kitaplaşmış haline yazdığı önsözde, yazar Bilgesu Erenus’un şu satırlarıyla, bugün neden bu oyunun seçildiği başka söze gerek bırakmayacak kadar netleşecektir sanırız:
“Günümüz insanı gitgide netleşen iki seçenek karşısında; ya sermayeden yana olup onunla birlikte yitip gidecek ya da emekten yana olup yarını yaratmada onurlu yerini şimdiden alacak. Yerini, yönünü sermayeye çevirmiş kasıtlı kişilere sözü yok bu oyunların. Çağrımız, yerini, yönünü şaşırmışlara, kandırılmışlara, olmaz düşlerle oyalananlara…”
“Olmaz düşlerle oyalananlar…” Bu düzenden en ufak bir beklentinin, kabullenmenin karşısında, emekçi sınıf gerçeğiyle örgütlenme çağrısıdır bu. Erenus, aynı yazısında, “sosyalizmin bilimsel yöntemiyle halk gerçeklerini birleştirebilme”nin giderek güçleştiğinden de söz ediyor.
İşte NHKM’lerin varlık sebebi bu güçlüğü aşmaktır.
Emeğin örgütlenmesinin ve iktidara yürümesinin insanlığın tek seçeneği olduğunu; şu ya da bu aktöründen değil bütünüyle bu düzenden kurtulmanın zorunlu olduğunu; şu ya da bu aktörüyle “işlerin düzeleceği” boş umuduna karşı, tek umudun emekçi cumhuriyetinde olduğunu; ve bunun ancak ve ancak örgütlü bir mücadeleyle mümkün olduğunu açıkça ilan etmek, dalga dalga yaymaktır.
Bu oyunu sahnelememizde, müziklerini kullanmamızda, yaratıcılarının iznini almak, soru cümlesi içermeyen bir telefon görüşmesi kadar sürdü. Teşekkür ediyoruz.
Buradan, bahsettiğimiz örgütlü gücün, işçinin sınıf hareketinin tarihsel rolünün ülkemizdeki şanlı bir örneğine, 15-16 Haziran 1970’e geçebiliriz.
Çoğunuzun zaten bildiği bir tarihsel kesittir. “Türkiye’yi sarsan iki gün” olarak tanımlanan 15-16 Haziran, özellikle 1960’ların ikinci yarısından itibaren grevler ve fabrika işgalleriyle ivme kazanan işçi hareketinin zapturapt altına alınması, o dönem DİSK’te somutlanan örgütlü güce müdahale etme, sınıfın haklarını patronların keyiflerince budama amaçlı yasa maddelerinin Meclis’e gelmesine bir itiraz olarak başladı. Sokaklara taştı.
Haklarına sahip çıkan örgütlü sınıf hareketinin İstanbul ve Kocaeli’nde ancak sıkıyönetimle bastırılacak çapta yayılmasıdır 15-16 Haziran. Bunu biliyorsunuz. Sonra Meclis’ten geçen o yasanın iptaline kadar bu mücadelenin nasıl etkili olduğunu da.
Hep vurguladık, örgütlenen ve ayağa kalkan işçi sınıfının önünde hiçbir gücün duramayacağını. Bunun tarihsel belgesi olan 15-16 Haziran’ı bir kez daha selamlıyoruz.
Ama, NHKM sahnesinde, bir başka yöne de dikkat çekmek isteriz. İlk gün, yani 15 Haziran’da, 70 bin işçi yürüdü diye yazar bazı kayıtlar. 16 Haziran’da 150 bin işçi vardı diye yazar.
Bunu niye söyledim? Bir nehir aktıkça büyür vurgulu edebiyat için değil. Şimdi söyleyeceklerim, belki hayatın gerçeği değildir. Belki bir düşleme çıkarımıdır, kurgudur. Önemli değil işin bu kısmı. Önemli olan şudur:
Fuaye alanında dinlemişsinizdir belki, oyunun sonunda yine dinleyeceksiniz, 15-16 Haziran için yazılmış bir marşı. Daha doğrusu, marşa dönüşmüş, yakılmış bir türküyü. Halk ozanlarının, âşıkların, herhangi bir olay karşısında, anında, doğaçlama türkü yakabilme yeteneklerini biliyoruz. Bu yüzden, acaba diyoruz, acaba “düş değil bu, hayal değil” diye, yani bugün altını kalın kalın çizmemiz gereken bir vurguyla başlayan bu marşı, ne zaman yazdı Âşık İhsani, bu türküyü ne zaman yaktı?
“Düş değil bu, hayal değil” dizesini, “70 bin dev işçim kalktı yürüdü” dizesi izliyorsa, ilk gün, o anda, henüz sınıf yürürken olabilir mi? Kim bilir, belki de değildir. Ama biz böyle düşünmek istiyoruz.
Çünkü biz, günümüzdeki sanatçı ihtiyacının, bu kurgusal mı olduğuyla ilgilenmediğimiz gerçeklikte yattığını biliyoruz. Sınıfla, emekçi halkla birlikte soluk alıp veren, onun ta içinde olan, günlük kaydını tutarcasına sanatsal üretime yansıtan ve anında, bir refleks üretime varacak kadar bağlanmış sanatçı ihtiyacını hissediyoruz.
Sınıfı topluma taşıyan, onun sesini çoğaltan, mücadeleyi en ücra yerlerde duyuran sanatçılara ihtiyaç var ve NHKM, bu salon, onlar için inşa edildi…
Biraz uzun sürdü, kusura bakmayın. Bir kez daha, bugün burada bizimle olduğunuz için teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyor ve sahneyi öğrencilerimize bırakıyoruz.
Asaf Güven Aksel’in konuşmasının ardından Bilgesu Erenus’un kaleme aldığı ve Timur Selçuk’un müziklerini yaptığı “Nereye Payidar” kurs eğitmenlerinden Hakan Taner Yıldırım ve Gizem Tataroğlu yönetimindeki NHKM İzmir Tiyatro Öğrencileri tarafından sahnelendi. İlk kez 1975 – 76 sezonunda Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenen oyun bir giyim mağazasında çalışmaya başlayan Payidar’ın sınıf atlama çabalarını ve yaşadığı çelişkileri konu alıyor.
Neredeyse tamamı başka işlerde çalışan tiyatro öğrencilerinin mesai saatleri sonrası akşam saatlerinde yaptıkları yoğun çalışmalarla hazırlanmış oyun, Asaf Güven Aksel’in konuşmasında belirttiği hedeflere dair atılmış bir adım olarak salonu dolduran seyircilerin beğenisiyle uzun süre ayakta alkışlandı.